YAŞASIN TAM BAGIMSIZ TURKİYE KAHROLSUN EMPERYALİZM YAŞASIN DEVRİMCİ MUCEDELE TURK SOLU HAKAN TINAZ
  ulaş bardakcı
 


Ulaş Bardakçı
, tam adıyla Rasih Ulaş Bardakçı (d. 1947 - ö. 1972), THKP-C, FKF, TİP, Devrimci Gençlik gibi örgütlerde faaliyet gösteren, güvenlik kuvvetleri ile girdiği bir çatışmada öldürülen devrimci.

Hacıbektaş'da doğar, ilk ve orta öğreniminden sonra ODTÜ'ye girer ve burada devrimci fikirlerle tanışır, Marksizm-Leninizm'i benimser ve FKF ve TİP içinde yer alır. Dev-Genç'in oluşumunda etkin bir biçimde yer alır. 1970 sonlarında Mahir Çayan'la birlikte THKP-C'nin kurulması çalışmalarında yer alır. THKP-C'nin ilk silahlı eylemlerine katılır. Mayıs 1971'de, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının hapisten salıverilmelerini istemişlerdir. İsrail Baş Konsolosu Ephraim Elrom'u Mahir Çayan ile birlikte kaçırırlar. Taleplerinin yerine getirilmemesi üzerine Ephraim Elrom'u öldürürler. Başlatılan Balyoz Harekâtı sırasında yakalanır. Kasım 1971'de askeri cezaevinden firar eden beş devrimciden biridir. Kaçtıktan sonra İstanbul'da devrimci faaliyetlerini sürdürür. 19 Şubat 1972 günü kaldığı ev kuşatılır ve güvenlik güçleri ile girdiği çatışmada öldürülür. Çoğu kişinin adının Ulaş olmasının nedenidir.
Ulaş Bardakçı için yazılan Ulaşa Ağıt adlı şarkı

Hele Ulaş'a Ulaş'a
Ulaş benzerdi güneşe
Ulaş gardaş can veriyor
Yüreğim düştü ateşe.

Ulaş'ın elinde mavzer
Mavzeri türküye benzer,
Bizimkiler böyle ölür
Böyle ölür bizimkiler

Tohumlar düştü toprağa
Donandı yeşil yaprağa
Kurban olam kurban olam
Seni yaratan toprağa.
Ulaş Bardakçı, 34. ölüm yıldönümünde anıldı

[Sesonline] 19 Şubat günü, 68 kuşağı gençlik önderlerinden, THKP-C eylemcisi Ulaş Bardakçı'nın ölümünün 34. yıldönümü. Konu ile ilgili, Cem Çobanlı'nın derlemesini aşağıda sunuyoruz.

Ulaş Bardakçı: 1947 yılında Nevşehir'in Hacıbektaş kasabasında doğdu. ODTÜ'de okudu. ABD'nin Ankara büyükelçisi Robert Komer'in makam aracının ODTÜ bahçesinde yakılması eylemine katıldı (15 Ocak 1969). Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) içindeki tartışmalara aktif biçimde katıldı. Gençlik arasında Milli Demokratik Devrim (MDD) tezlerinin etkisinin artmasında önemli bir rol oynadı. Devrimin ancak savaşçı bir partiyle mümkün olabileceğini savundu. THKP-C'nin kuruluşuna katıldı ve parti tezlerinin ortaya çıkmasında etkili oldu. THKP-C'nin ilk genel komitesinde yer aldı ve para, malzeme bulma işleriyle görevlendirildi. THKP-C'nin ilk silahlı eylemi sayılan Küçükesat Ziraat Bankası (Ankara) soygununa katıldı (12 Şubat 1971). İstanbul'da, İsrail başkonsolosu Efraim Elrom'un kaçırılması eyleminde yer aldı (17 Mayıs 1971). 19 Şubat 1972 sabahı İstanbul'da Arnavutköy'de öldürüldü.
(Kaynak: "Türkiye Solu Sözlüğü - Solun Yüzyıllık Öyküsü", İnönü Alpat, Mayıs Yayınları, İzmir 1998. Daha ayrıntılı yaşam öyküsünü, aynı yapıtın 2003’te yayımlanan genişletilmiş 2. baskısında okuyabilirsiniz.)

Dava ve eylem arkadaşı Ülkü Sağır anlatıyor:
"Anılar fazlasıyla özneldir. Birisiyle ilgili anılarınızı anlatırken (özellikle de o kişiyle çok uzun yıllar bir arada yaşamamış ve çok farklı şeyler paylaşmamışsanız) aslında kendinizi anlatıyorsunuzdur. Zira belli bir anda, belli koşullar altında o kişinin sizin belleğinizde yarattıklarıdır anımsadıklarınız. Olaylar için de aynı şeyler geçerlidir. Aynı olayı yaşayan kişiler çok farklı öyküler anlatır size. Bu nedenle anılarımı anlatmaktan hep kaçınırım. Ne var ki, 70'lerde başkaldırı ve özgecilik ateşini tutuşturmuş ve bu ateşte can vermiş dostlarımızı anarken bu anılara başvurmak kaçınılmaz olur.

"Bernard Shaw bizden uzakta olan yakınlarımızın kötü yanlarını anımsayarak kendimizi avuttuğumuzu söylese de, benim anımsadıklarım sadece hoşluklar. Özellikle de Ulaş'la ilgili olanlar böyle. Belki de Mahir'le çok kısa bir süre bir arada kaldığım ve onun THKP-C'deki bölünme nedeniyle son derece gergin olduğu bir dönemi paylaştığım için, onunla sadece bir poker oyununu anımsıyorum. Birisinden ya da birilerinden haber beklerken çalışamayacak kadar gergin olduğundan (o sırada Kesintisiz Devrim yazısını yazıyordu) poker oynamayı önermişti. Evde Ulaş ve Ziya dışında kimse olmadığından zorunlu olarak beni de oyuna kattılar. Birisi bana pokerin temel kurallarını anlattı ve önüme fasulyeleri koydu. Oyun, görünüştü gayet iyi gidiyordu ancak bir terslik vardı. Genellikle ben kazanıyordum. Önce acemi şansı deyip geçtilerse de, Mahir işkillenmişti. Yine kazandığım bir elden sonra kağıtlarımı görmek istedi. Ben de gösterdim. Oyunu açmak için gereken kağıtlar değilmiş meğer! Ulaş gülmekten kırılıyordu ama Mahir hiç de işi hafife almamıştı. Sorgulanmam sürdükçe oyun boyunca elimdeki kağıtların değeri ne olursa olsun hiç pas geçmediğim ve her oyunu sonuna kadar sürdürdüğüm anlaşıldı. Kağıtların değerini bilmiyordum, açıkçası fazla da aldırmıyordum! Oyunu ciddiye almadığım için Mahir oldukça kızgındı ama bensiz oynayamayacakları için de bir pazarlık yapıldı. Bundan böyle elimde uygun kağıtlar olmadıkça oyunu açmayacaktım. Bu kurala ne kadar uyduğumu anımsamıyorum, ancak Mahir'le bir daha poker oynamadığımı biliyorum.

"Ulaş ise Mahir'den farklıydı. Onun gergin ya da sinirli olduğuna hiç tanık olmadım. Üstelik Ulaş'la iki ayı aşkın bir süre aynı evde kaldık. Her şeyde eğlenceli bir yan bulabiliyordu. Kardan ve düşmekten ödü kopan, bu nedenle koluna sımsıkı yapışan bana, eğer kayıp düşersek patlayacak el bombalarıyla (ceplerinde en az iki tane vardı) ne hale geleceğimizi anlatırken bile sokağı çınlatan kahkahalar atmama (hiç dikkat çekmememiz gerektiğini belirtmeliyim) yol açan ve bundan hiç rahatsız olmayan bir Ulaş anımsadığım. Yere serdiğimiz şilte benzeri nesnelerde uykuya hazırlanırken açıkta kalan sırtını örttüğümde, bu kez benim sırtım açık diye kalkıp beni örten ve bu karşılıklı örtme eylemini komedi haline getirip evdeki diğer kişileri çileden çıkaran bir Ulaş. Blöflü pişti oynarken, polislerin evde en az 7 kişi olduğuna inanmasına yol açacak kadar gürültü yaptığımız ve güldüğümüz bir Ulaş. Kişiliğini başka hiçbir söze gerek kalmaksızın anlatabileceğine inandığım bir anekdot da şu olsa gerek: Polisle çatışıyoruz. Hedef falan gördüğümüz yok. Öylesine ateş ediyoruz. Benim küçük bir silahım var. Birkaç ateşten sonra tutukluk yapıyor, hemen Ulaş'a koşuyorum, gayet sakin alıp düzeltiyor. Bu birkaç kez tekrarlanıyor. Hiçbirinde en ufak bir sabırsızlık ya da bıkkınlık belirtisi göstermiyor. Bir ara dışarıya atılan el bombası kapalı olan panjura çarpıp odaya düşüyor. Ulaş yerinden fırlayıp bana doğru koşuyor ve üzerime kapanıp beni korumaya çalışıyor.

Anılar özneldir demiştim. Doğrudur. Anımsadıklarım bende iz bırakanlar. Yine de Ulaş'ın koşullar ne olursa olsun çevresindeki insanlara sunduğu sevgisini, özgeciliğini yeterince kanıtlayacak nitelikte anılar. Yaşadığım sürece onu bu özellikleriyle anımsayıp seveceğim."

(Kaynak: Cumhuriyet gazetesi, yazı dizisi: "Arkadaşları Anlatıyor", Oral Çalışlar, 7 Mayıs 2002)

(CÇ'nin notu: Sevgili arkadaşım Ülkü'nün burada anlattığı polis baskını olayı, 13 Şubat 1972 pazar günü, İstanbul 1. Levent'teki Menekşe Sokak'ta bulunan bahçeli tek katlı bir evde geçmektedir. Çatışma sonrasında her üçü de pencerelerden atlayarak kaçmayı başarırlar. Ziya Yılmaz ile Ulaş Bardakçı bir üst sokakta koşarak kaçarken tesadüfen karşılaşırlar. Mevsim kıştır, hava oldukça soğuktur ve az önce sıcak bir evden dışarı çıktıkları için üzerlerinde yalnızca gömlekleri vardır. Silahlarını pantolonlarının içine sokmak zorunda kalırlar. Bir taksiye binerler ve dikkat çekmemek için sürücüye, annelerin çok hasta olduğunu söyleyerek çok acele Şişli'ye gitmek istediklerini söylerler. Şişli'de taksiden indikten sonra, önceden kendilerine bildirilen Arnavutköy'deki eve gitmeye karar verirler. Bir başka taksiyle Arnavutköy'e gelirler ama evi bir türlü bulamazlar. Geri dönerler. Ulaş ertesi gün, altı gün sona yaşamının sona erdirileceği Arnavutköy'deki eve yerleşir. Acaba ikinci kez de o evi bulamasaydı!.....)

Hürriyet gazetesi, 20 Şubat 1972:
"Güvenlik güçleri, dün sabaha karşı Fındıkzade ve Arnavutköy'de (İstanbul) düzenlenen operasyonlar sonucunda, Ekim 1971'de İstanbul Maltepe Askeri Ceza ve Tutukevi'nden kaçan THKP-C üyesi Ulaş Bardakçı'yı ölü, Ziya Yılmaz'ı da ölü olarak ele geçirdi. İlk operasyon sabaha karşı 03.15'te Fındıkzade'de düzenlendi. Ziya Yılmaz'ın evini 18 Şubat'ta tespit eden güvenlik güçleri, evi gözaltına aldı. Ancak şüphe çekmemek için eve giriş geceye bırakıldı. 19 Şubat'ta saat 03.00'e doğru anarşistlerin bulunduğu bina güvenlik güçlerince sarıldı. Çelik yelekli bir polis ekibi apartmana girerek, önceden sağlanan bir anahtarla dairenin kapısını açtı ve içerdekilere 'teslim ol' çağrısı yaptı. Çağrıya silahla karşılık verilince güvenlik güçleri daireyi kurşun yağmuruna tuttu. 6 dakika süren çatışma sonucu evde bulunan Ziya Yılmaz ile birlikte Şerafettin Serdar, Osman Cahit İyigün ve Hüseyin Özkan adlı kişiler yaralı olarak ele geçirildi. İkinci operasyon ise sabah saat 07.00'de Arnavutköy'de yapıldı. Aldıkları ihbar üzerine Ulaş Bardakçı'nın saklandığı ve bir katında siyasi polis müdürü Mahmut Dikler'in oturduğu apartmanı kuşatan güvenlik güçleri çemberi daraltarak binaya yaklaştı. Bu sırada içeriden ateş açıldı. Güvenlik güçleri de ateşe karşılık verdi. Bu arada çelik yelek giymiş iki polis, karşı daireden çatışmanın olduğu daireye girdiler ve diğer görevliler de Ulaş Bardakçı'nın ateş ettiği odaya yaklaşarak taramaya başladılar. Ulaş Bardakçı aldığı kurşun yaralarıyla olay yerinde öldü. Fındıkzade ve Arnavutköy'de yapılan operasyonlarda 1 albay ve 2 polis yaralanırken, 9 örgüt üyesi de sağ olarak yakalandı

 
 
  bugun 18364 ziyaretçizıyaretcı burdaydı  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol