YAŞASIN TAM BAGIMSIZ TURKİYE KAHROLSUN EMPERYALİZM YAŞASIN DEVRİMCİ MUCEDELE TURK SOLU HAKAN TINAZ
  Frankeştayn’ı siz yarattınız
 

Frankeştayn’ı siz yarattınız

3 Kasım’dan 22 Temmuz’a kadar AKP’yi destekleyen Hürriyet, şu an kendisinin de alt edemeyeceği bir canavarla karşı karşıya.

Faşist bir partinin Hürriyet gibi kendisini destekleyen ama merkezde yer alan basına ihtiyacı yoktur. Kendi faşist diktasını kurarken basının ses çıkarmasını engellemesi yeterlidir. Zaten daha sonra, basın istediği kadar ses çıkarsın diktatörlüğü engelleyemeyecektir.

Türkiye’de de böyle oldu. 3 Kasım’dan 22 Temmuz’a kadar AKP’yi destekleyen Hürriyet, şu an kendisinin de alt edemeyeceği bir canavarla karşı karşıya.

Ve kendi yarattığı canavar tarafından yok edilmek üzere...
Aynen Dr. Frankenstein gibi...

Hürriyet antifaşist kesildi!

“Milli iradeyi hâkim kılmak onların görüşüne aykırı yayınları ortadan kaldırmaksa bu demokrasi değil. Milli irade %47 midir? Böyle bir milli irade kavramı ülkeyi faşizme götürür. Milli irade aykırı görüşler ezilerek hâkim kılınmaz. Böyle saçma sapan demokrasi tarifi olur mu?”

TÜRKSOLU’ndan değil bu cümleler. Ertuğrul Özkök’ten...

AKP’nin faşizmi meşrulaştırmak için kullandığı “milli irade” demagojisini bu sene 23 Nisan’da kapak yapmıştık. AKP’nin faşist bir düzen kurmaya çalıştığını da uzun süredir yazıyoruz.

Yanlış anlamayın, Özkök de sonunda dediğimize geldi derdinde değiliz.

Biz yalnızca AKP’nin faşist iradesini kurmasında Özkök’lerin de katkısı olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Bu yüzden yukarıdaki cümleleri okuyanlara başka şeyler de hatırlatmak isteriz.

Örneğin 3 Kasım’da AKP’nin tek başına iktidar olmasının hemen ardından atılan şu manşetleri bir hatırlatalım:

“Sosyal Patlama Sandıkta Oldu” ve “4 Koldan Güvenoyu”

(Hürriyet’in AKP’nin iktidara gelişini bir sosyal patlama gibi yansıtan manşeti ve AKP’ye iş çevrelerinden yoğun bir güvenoyu olduğunu belirten haberi)

“Anadolu İhtilali”

(Sabah gazetesinin 4 Kasım 2002’deki manşeti.)

“Türkiye İçin Yeni Bir Şans”

(O dönem Milliyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni olan Mehmet Y. Yılmaz’ın seçimin hemen ertesindeki yazısı)

“Hepsi okumuş çocuklar”

(Yağcılığın da bu kadarı dedirten bir Hürriyet manşeti. AKP milletvekillerindeki üniversite mezunu oranının yüksekliğine dikkat çeken haber)

“Tek parti büyütüyor”

(AKP’nin kuracağı tek parti yönetiminden endişe duyanlara Hürriyet’in ekonomi servisinin yanıtı: Tek başına iktidar dönemlerinde Türk ekonomisi hep büyümüş!)

“AKP tek şansımız”

(Milliyet yazarı Meral Tamer seçim sonrası kaleme aldığı yazıda AKP’ye açık çek veriyor: “AKP’nin başarısı için destek olmalıyız. Çünkü hepimiz aynı geminin içindeyiz. AKP artık merkezin partisidir. Meşruiyet sorunu bulunmadığı herkesçe kabul edilmelidir.”)

“2. Cumhuriyet Gibi”

(Sabah’ın AKP’nin Hükümet Programını açıklamasının ardından attığı manşet)

“Verdiği sözü tutar, yoksula el uzatır”

(Tayyip’in Kasımpaşa’dan mahalle arkadaşlarının değerlendirmesini Vatan böyle manşet yapmıştı… Vatan yağcılıkta sınır yok diyerek Tayyip’in futbolculuğunu bile övmeden duramadı: “Süper bir santrfordu, ona defans yapmak zordur.”)

1-) Hürriyet AKP iktadırandan korkanlara güvence veriyor.

2-) Kasımpaşalı arkadaşlarının ağzından Tayyip’e yağcılık yapan Vatan: “Verdiği sözü tutar, yoksula el uzatır”

3-) Milliyet’te Mehmet Y. Yılmaz, AKP iktidarını Türkiye için yeni bir şans olarak görüyor.

4-) Hürriyet, Ekonomi sayfalarında AKP’nin tek başına iktidarının ekonomiyi büyüteceği propagandasını yapıyor.

3 Kasım sonrası Türk basınının durumunu gösteren birkaç hatırlatma...
1-) Hürriyet AKP iktadırandan korkanlara güvence veriyor.
2-) Kasımpaşalı arkadaşlarının ağzından Tayyip’e yağcılık yapan Vatan: “Verdiği sözü tutar, yoksula el uzatır”
3-) Milliyet’te Mehmet Y. Yılmaz, AKP iktidarını Türkiye için yeni bir şans olarak görüyor.
4-) Hürriyet, Ekonomi sayfalarında AKP’nin tek başına iktidarının ekonomiyi büyüteceği propagandasını yapıyor.

Aydın Doğan medyasının
Tayyip’e verdiği açık çek

İsterseniz burada biraz keselim. Birkaç hatırlatma yapalım dedik. Yoksa şu alıntılar için çok derin bir arşiv taramasına ihtiyaç yok. Yalnızca ilk gözümüze çarpanları aldık o kadar. Aydın Doğan medyasının bütün gazetelerinin internet sitelerinde arşivleri bulunmakta. Meraklısı, oraları bir araştırsın, ne cevherlerle karşılaşacak...

Ama son bir alıntı yapmamıza izin verin. AKP’nin faşist bir rejim kurduğundan yakınan Özkök bakın 3 Kasım’dan sonra ne diyordu:

“Ben bugün Tayyip Erdoğan ve AKP’nin önünde tarihi bir fırsatın bulunduğuna çok samimi olarak inanıyorum. Türkiye’yi 1950’den beri yoran bazı sorunlara çözüm bulabilir. Ama en önemlisi, Türkiye üzerine kabus gibi çöken ‘İrtica korkusunu’ silebilir.”

AKP iktidarından ne derece umutlu olduğunu ise şöyle yazıyor:

“Türkiye dün sabahtan itibaren, pek de umut etmediği olumlu bir havaya giriyor. Burada bir noktanın altını önemle çizmek isterim. Bu sadece Erdoğan ve AKP’nin olumlu tutumundan kaynaklanmıyor. Onların seslendiği çevrelerin havası da buna uygun. Şimdi herkesin bu sürpriz ‘yumuşamayı’ desteklemesi gerekiyor. Türkiye, neredeyse 30 yıla yakın bir gerginlik dönemi yaşadı. Toplumun çeşitli kesimleri birbirleriyle kanlı bıçaklı hale geldiler. (...) Şimdi bütün bu durumların ve duyguların ‘restorasyonuna’ ihtiyaç var. (...) Şimdi yeni umutlarla ileriye fırlamanın zamanıdır. Bunun için gerekli psikolojik ortamı bozmamaya herkesin, her kesimin çok özen göstermesi gerektiğine inanıyorum.”

Dr. Frankenstein kendi yarattığı canavarın kurbanı olmuştu...

Özkök’ün bir dün dedikleri bir de bugün dedikleri arasında gidip gelirken aklımıza bir korku filmi geldi:

Frankenstein!

Bilmeyenler olabilir, çok kısaca özetleyelim: Dr. Frankenstein ölüleri diriltebileceğine inanan çatlak bir bilim adamıdır. Deneyleri tehlikeli bulunduğu için üniversiteden uzaklaştırılır. Gizli bir yerde deneylerine devam eder ve gerçekten başarılı da olur. Ancak, can verdiği “yaratık” kısa bir sürede bir “canavar”a dönüşür. “Canavar”ın saldırdıklarından birisi kendisini yaratan Dr. Frankenstein olacaktır.

Film aslında Doktorun trajedisini anlatır. Doktor başlangıçta ölüyü dirilttiği için gurur duyar. Ancak unuttuğu bir şey vardır: Yarattığı sonuçta bir canavardır. Ve yaratıcısının kontrolünden çıkacaktır.

Ama Doktor yarattığının bir canavar olduğunu uzun süre kabullenemez. Kabullenemediği o süre içindeyse Frankenstein çoktan insan öldürmeye başlamıştır. “Hepsi benim suçum” diyerek canavarın peşine düşen doktor ise, artık çok geç olduğunun bilincindedir...

Tüm köyü ardına alıp canavarın peşine takılır. Bir değirmene kıstırdıkları canavarı yakarak öldürmeyi başarırlar. Ama Doktor canavarla dövüşünden canlı kurtulamayacaktır...

Akşam ve Habertürk: Heveslenmeyin, AKP sizi de ezecek!

Aydın Doğan ile Tayyip’in kavgasını izlerken, aklımıza bu film geldi. Ve AKP iktidarının altı yılı şöyle bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçiverdi:

Madem konu basından açıldı, basının altı yılda ne hale geldiğine bir bakalım. 2002 seçimleri öncesinde bu ülkede bir Sabah grubu vardı, Uzan grubu vardı. Bugün Sabah grubu Çalık grubu oldu. Star grubu da AKP’li bir patrona satıldı.

Ama tüm bu satış süreçlerinde Aydın Doğan AKP’yi destekledi. Rakiplerinin tasfiyesini mutlulukla izledi. Sandı ki, tek muhalif kendisi kalacak. Halbuki faşizm, “tek” muhalefet değil, “sıfır “muhalefet ister. O yüzden tasfiye sırası şimdi de Aydın Doğan’a geldi.

Ama şu son bir haftadır süren tartışmalar gösteriyor ki, kimse yaşananlardan ders almamış... Dün Sabah grubu ve Uzan grubu tasfiye edilirken Aydın Doğan ellerini nasıl oğuşturduysa, bugün de aynısını Habertürk ve Akşam grubu yapıyor. Anlaşılan hiçbiri ders almamış.

Halbuki Turgay Ciner şöyle bir baksın kendi haline: Dün televizyonu ve günlük gazetesi vardı. Bugün yalnızca bir internet sitesi kaldı.

Karamehmet deseniz, 10 yıl önceki kudretli, Türkiye’nin en zengini Karamehmet’ten geriye ne kaldı?

AKP’nin sillesini yemiş bu iki sermaye grubu Aydın Doğan tasfiye olur da boşluğu biz doldururuz umudundalar.

Halbuki Frankenstein ayrım gözetmeksizin bütün muhaliflerini ezecek.

Ve Aydın Doğan’dan boşalan alanı tabii ki kendi yandaşlarıyla, Çalık gibi Şeriatçı bir sermaye grubuyla doldurulacak.

AKP iktidar olduğunda “2. Cumhuriyet” ve “Anadolu İhtilali” gibi manşetler atan Sabah, seçim sonuçlarına Şeriatçı basından bile çok sevinmişti... Sabah grubu, buna rağmen Tayyip’in hedefi olmaktan kurtulamadı.

Sabah’ı bu manşetler bile kurtaramadı

AKP iktidar olduğunda “2. Cumhuriyet” ve “Anadolu İhtilali” gibi manşetler atan Sabah, seçim sonuçlarına Şeriatçı basından bile çok sevinmişti... Sabah grubu, buna rağmen Tayyip’in hedefi olmaktan kurtulamadı. Uzan’dan sonra Dinç Bilgin ve Turgay Ciner de tasfiye edildi. Sabah gazetesi artık AKP’li Çalık grubunun kontrolünde..

Frankenstein’ı kimler yarattı?

Tabii Aydın Doğan’ın hakkını yemeyelim. Frankenstein canavarını yaratan bir tek kendisi değil. Bunda CHP’sinden MHP’sine bütün partiler, Sezer, Atatürkçüler, Ordu, pek çok kesimin şöyle ya da böyle payı var.

Öncelikle bir yanılsamayı düzeltelim. AKP birilerinin aymazlığı yüzünden canavar olmadı. Yani kimsenin saflığına falan gelmedi. Kimileri AKP’nin kontrol altında tutulabileceğini, kimileri iktidar içinde zayıflayacağını, kimileri ise ılımlı kalacağını düşündü.

Halbuki AKP tam da Frankenstein filmindeki canavar gibiydi.

Gücünün farkına vardıkça saldırganlaştı.

Saldırdıkça yok etti, yok ettikçe saldırganlığı daha da arttı.

Peki neydi AKP iktidara geldiğinde hakim olan düşünce?

“İktidar nimetleri onları ılımlı yapar”

Halbuki AKP iktidarda kaldıkça iktidar nimetlerinin arttığını gördü. İktidarda kalmak için ılımlı olmak yerine muhaliflerini yok etmeyi tercih etti.

“AKP, Ordu’nun, Yargının, Bürokrasinin, yani Türkiye’nin laik dinamiklerinin uyarılarını dikkate alacak, bütün Türkiye’yi kucaklayacak bir konsensüs sağlayacaktır.”

Halbuki AKP, Türkiye’nin laik dinamiklerini dinlemek bir yana, Ergenekon gibi operasyonlarla o dinamikleri bir bir tutuklattı. Susturdu. Cumhurbaşkanlığını da ele geçirip, Yargı ve Bürokrasideki son direnenleri de tasfiye sürecini başlattı. Konsensüs sağlamak bir yana laik kesime karşı gittikçe saldırganlaştı.

Kısacası AKP’nin ılımlı olacağını düşünenler, canavarlaşmasına göz yummuş oldu...

Deniz Baykal

Devlet Bahçeli

Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli.
Onlar da Frankeştayn’ın sorumlularından

Ah şu CHP...

Öncelikle CHP... CHP’nin tek suçu doğru düzgün muhalefet yapamamak değil. CHP’yi 22 Temmuz seçimleri öncesinde iyi çalışma yapmamakla suçlayabilirsiniz. AKP’liler kadar çalışmamakla da suçlayabilirsiniz. Ama CHP’nin suçu bunun da ötesinde. En başta, Frankenstein’ın doğumuna onay vererek “günah”ların en büyüğüne imza attı.

Çok kişi unutmuştur, o yüzden kısa bir CHP hatırlatması yapalım:

- AKP iktidar olunca, iktidarda yıpranırlar dediniz. Hatta 3 Kasım’dan sonraki iki partili Meclis işinize geldi. AKP hata yaptığı anda meclisteki tek muhalefet olarak size gün doğacağını sandınız.

- Tayyip Erdoğan’ı siz Başbakan yaptınız. 3 Kasım sonrası Tayyip yasaklıyken, yasağını kaldıran AKP’ye muhtaç olduğu desteği siz verdiniz. “Başbakan olan Tayyip’in yıpranacağını” düşünüyordunuz.

- Tayyip’i Türk siyasetine armağan eden de sizsiniz. 1991 Yerel Seçimlerinde Türkiye’nin hemen hemen bütün büyük şehirlerini siz kazanmıştınız. Ama elinize gelen fırsatı teptiniz. Belediyeleri Refah Partisi’ne kaptırdınız. 1995’te İstanbul Belediye Başkanı olan Tayyip Erdoğan, siyaset sahnesine bu şekilde çıktı...

- Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçileceği dönemde, “sine-i millete dönmek”, “AKP karşıtı bir halk muhalefeti örgütlemek” gibi seçenekler yerine Anayasa Mahkemesi’ne gitmeyi tercih ettiniz. AKP’nin sizinle uzlaşıp ılımlı bir Cumhurbaşkanı seçeceğini sanıyordunuz. Ancak AKP restini çekti ve erken seçime gitti. Siz ise bu reste hiçbir şekilde hazırlıklı değildiniz. Ama AKP seçim için hazırlıklıydı. Ve oylarını artırarak %47’yle daha güçlü bir şekilde geldi.

- “AB sürecidir, dışında kalmayalım,” diyerek AKP’nin çıkardığı bütün Uyum Yasalarında destek oldunuz. Ordu’nun gücünü zayıflatan, Türk Devleti’nin ulusal karakterine zarar veren her tür icraatında AKP’nin yanında yer aldınız. PKK’nın da güçlenmesine neden olan “Kürtçe yayın ve eğitim” gibi bölücülüğü destekleyen her tür düzenlemeyi onayladınız.

- Tek muhalif parti olduğunuz Meclis’in meşruluğunu savundunuz. Halbuki o Meclis’in meşruluğunu desteklemek AKP iktidarının meşruluğunu tanımak anlamına geliyordu. Siz ise Meclis’teki koltuklarınızdan olmamak için AKP’nin meşruluğunu tartışmaya açmadınız.

Şimdi de çıkmış AKP’yi faşistlikle suçluyorsunuz...

Ya MHP? Sezer? Ordu?

Yalnızca CHP’ye yüklenmek doğru olmaz. “Canavar”ı yaratan diğer etkenlere de bir bakalım.

Örneğin MHP:

- 3 Kasım’da erken seçim yapılmasına siz neden oldunuz. Bahçeli’nin erken seçim resti çeken konuşmasını unutmadık. Seçimlerde baraj altında kalarak siyasi intihar ettiniz. Bir parti kaybedeceğini bile bile bir seçime neden sürükler Türkiye’yi?

- AKP’nin iktidarı boyunca AKP’ye yönelik bütün milliyetçi tepkileri sönümlendirmek için çaba harcadınız. Şehit cenazelerinde sokağa dökülen milyonları evlerine göre dönmeye çağırdınız, “sükunet” ve “itidal” çağrısı yaptınız. AKP’ye karşı milliyetçi bir muhalefetin oluşmasını engellediniz.

- 22 Temmuz’dan sonra AKP iktidarının en büyük destekçilerinden oldunuz. Gül’ün Cumhurbaşkanı seçildiği oturuma katılarak seçilmesini sağladınız. Türban dahil pek çok anayasa değişikliğinde AKP’ye tam destek verdiniz. Adeta koltuk değneği oldunuz...

Kısacası, MHP yalnızca AKP’ye muhalefet etmeyerek değil, iktidarı boyunca bizzat destek olarak canavarın büyümesine katkıda bulunmuştur.

Ama yalnızca MHP ve CHP değil, AKP’nin iktidara geldiği ve iktidarda büyüdüğü tüm süreçte “Atatürkçüler”in de büyük hatası var.

“Atatürkçüler” AKP iktidarı boyunca AKP’ye karşı harekete geçmeyerek en büyük hatayı yaptılar. Yılanın başını küçükken ezeceksin diye bir atasözü vardır. “Atatürkçüler” ise bırakın küçükken ezmeyi, yılanın büyüyüp bir ejderhaya dönüşmesini elleri kolları bağlı izlediler. Sanırız en büyük hataları da bu oldu.

Tabii Gül’ün Cumhurbaşkanı seçildiği dönemde yapılan bütün yanlış stratejiler de bunun cabası.

Atatürkçülerin bu hatalarına o dönem Cumhurbaşkanı olan Sezer’i ve Ordu’yu da eklemek gerekiyor. AKP’nin iktidara gelmesini, iktidarda daha da büyümesini, Devlet kadrolarını adım adım ele geçirmesini, muhalefetlerini tasfiye etmesini engellemediler. Aksine seyrettiler.

Canavarı yaratanlar bugün canavarın kurbanı oluyor

Frankenstein filminde gerçekleşenler aynen oluyor.

Ama bu canavar yalnızca son 6 yılda büyümedi.

Türk toplumu, Atatürk’ün ölümünden sonra sağcılığa mahkum edildi. Atatürk devrimleri devam ettirilmediği gibi, aşiretler ve tarikatlar sürekli beslenip büyütüldü. Atatürk’ün tam bağımsızlıkçı antiemperyalist dış politikası terk edildi. Atatürk’ün devletçi ekonomik politikaları da bir kenara bırakılarak liberalizme teslim olundu.

Böylece Batıyla uzlaşan, liberal-kapitalist, aşiretlere ve tarikatlara teslim olmuş bir Türkiye yaratıldı.

Böyle bir Türkiye’de ancak ve ancak sağcılığın toplumsal tabanı güçlenir.

Özellikle 12 Eylül’den sonraki süreçte sağ gittikçe güçlenirken sol, gücünü sürekli yitirdi.

Ve tüm bu süreç, AKP’nin tabanını yarattı ve büyüttü.

Bu süreci destekleyen ya da bu süreç yaşanırken sesini çıkarmayan herkes AKP’nin tabanının bu derece yaygınlaşmasının baş sorumlusudur.

AKP’nin Aydın Doğan’ın desteğine ihtiyacı kalmadı...

ANAP gibi partiler, Mesut Yılmaz, Çiller gibi liderler basının desteğine muhtaçtır. Çünkü onların AKP gibi bir tabanı yoktur.

Aydın Doğan’lar bunu anlamakta zorluk çekiyor.

AKP faşist bir parti. Ve faşist partiler yarattıkları tabanla ayakta dururlar. Gerek baskıyla gerekse propagandayla tabanları bazen o kadar büyür ki... AKP gibi %47 oy bile alabilirler.

Faşist bir partinin Hürriyet gibi kendisini destekleyen ama merkezde yer alan basına ihtiyacı yoktur. Kendi faşist diktasını kurarken basının ses çıkarmasını engellemesi yeterlidir. Zaten daha sonra, basın istediği kadar ses çıkarsın diktatörlüğü engelleyemeyecektir.

Türkiye’de de böyle oldu. 3 Kasım’dan 22 Temmuz’a kadar AKP’yi destekleyen Hürriyet, şu an kendisinin de alt edemeyeceği bir canavarla karşı karşıya.

Ve kendi yarattığı canavar tarafından yok edilmek üzere...

Aynen Dr. Frankenstein gibi...

Üzülüyor muyuz?

Aydın Doğan’a üzülmüyoruz.

Ama Tayyip’in dikensiz gül bahçesi yaratma çabalarının Türkiye’yi nasıl bir faşizme götürdüğünü görüp kaygılanıyoruz.

Ve AKP faşizmiyle mücadele görevinin Aydın Doğan gibilerine bırakılmayacak kadar önemli bir şey olduğunu da biliyoruz.

Canavarı onu yaratanların değil, başından beri canavara karşı olanların öldürebileceğini hatırlatmakla yetiniyoruz...


 
 
  bugun 18343 ziyaretçizıyaretcı burdaydı  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol