YAŞASIN TAM BAGIMSIZ TURKİYE KAHROLSUN EMPERYALİZM YAŞASIN DEVRİMCİ MUCEDELE TURK SOLU HAKAN TINAZ
  abd karadenizden defol
 


   
ABD Karadeniz’den defol!

Karadeniz’de artan Amerikan hakimiyeti

Gürcistan krizinde Rusya yeni bir adım atarak Güney Osetya ve Abhazya’ nın bağımsızlıklarını tanıdığını açıkladı. Batı Bloku’ndan ise büyük tepki geldi.

Süreci Gürcistan eksenli değil de ABD-Rusya arasındaki emperyalist paylaşım mücadelesi çerçevesinde inceleyelim.

Krizin başından itibaren gerçekleşenlere bir bakarsak, bölgede Amerikancılığın arttığını görüyoruz. Daha doğrusu Ukrayna ve Gürcistan gibi ortada kalmış ülkeler, Batı kutbuna daha çok yaklaşmış oldular. Çünkü bu iki ülkede her ne kadar Amerikancılar iktidarda olsalar da Rusçuluğun temelleri çok güçlü. Kolay değil, yüzlerce yıl Rus İmparatorluğu’nun, 75 yıl da Sovyetler Birliği’nin boyunduruğu altında yaşadılar. Ukrayna’da yoğun bir Rus nüfusu da söz konusu.

Rusya’nın saldırısıyla birlikte Batı kutbuna dahil olmanın Rus boyunduruğundan kurtulmanın tek yolu olduğu yanılgısı bu iki ülkede hakim oldu. O kadar ki, Ukrayna’da %67’lerde gezinen NATO üyeliğine karşıtlık oranı bugünlerde oldukça düşmüş durumda. NATO üyeliği artık kaçınılmaz bir zorunluluk olarak görülüyor.

Batı Kutbu da “Rus yayılmacılığına karşı NATO şemsiyesi” propagandasını devam ettiriyor. İngiltere Dışişleri Bakanı’nın Ukrayna’ya yaptığı son ziyaret bu anlamda önemliydi. Bakan, “Rusya’nın saldırganlığına karşı en geniş cepheyi kurmak için” Ukrayna’da bulunduğunu belirtiyordu. Ukrayna Devlet Başkanı Yuşçenko ise ülkesindeki Rusya karşıtı havayı körükleyerek Amerikancı koltuğuna daha bir sağlam oturdu: “Avrupa’daki herhangi bir devletin sınırlarının değişebileceğini kabul etmek, Ukrayna’nın da sınırlarının değişeceğini kabul etmektir”

Polonya da son süreçte Batının korumacılığına sığındı. ABD’yle füze kalkanı anlaşması, son süreç gerekçe gösterilerek kaşla göz arasında imzalanıverdi. Artık Polonya’yı herhangi bir saldırıdan Amerikan füzeleri koruyacak.

Yeni bir Dünya Savaşı mı?

Süreç içinde ABD ile Rusya restleşmeye devam etti. Condoleezza Rice NATO zirvesinde meydan okudu: “Gürcistan’ın demokrasisini, devlet aygıtını ve altyapısını askeri güç kullanarak yıpratmaya çalışan Rusya’yı engellemek için NATO mutlaka kararlı davranmalıdır.”

NATO zirvesinin sonuç bildirgesinde ABD’nin istediği kadar sert ifadeler yer almasa da Rusya’ya net bir karşı duruş vardı. Rusya’nın Güney Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlığını tanıyan kararını geri çekmesi istendi.

Rusya ise kuyruğunu dik tuttu. Medvedev “Soğuk Savaş dahil hiçbir şeyden korkmuyoruz.” açıklamasını yaptı.

ABD ve Rusya bölgedeki müttefikleriyle ilişkilerini geliştirme yolunda adımlar atmaya da başladı. ABD Başkan Yardımcısı Cheney, Gürcistan, Ukrayna ve Azerbaycan’ı ziyaret edecek. Rusya’nın bu geziye yanıtı Suriye ile ilişkileri geliştirmek oldu. Esad Rusya’ya davet edildi. Ahmedinejad’la da bir görüşme yapılması planlanıyor.

ABD ile Rusya arasındaki bu restleşmeye AB de katıldı. Fransa Dışişleri Bakanı Berard Kouchner Rusya’nın Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığını tanımasını uluslararası hukuka aykırı olduğunu söyledi.

Dünyaya nereden bakacağız? Ankara’dan mı? Washington ya da Moskova’dan mı?

Etrafımızdaki bütün sular ısınıyor.

Kafkaslar ve Doğu Avrupa’da Amerikancılık yükseliyor. Karadeniz’de ABD gemileri cirit atıyor.

Irak’ta zaten Amerikan işgali var.

İran ise hedef tahtasında.

Peki Türkiye ne yapacak?

Bu soruya verilecek pek çok doğru yanıt var. Nereden baktığınıza bağlı…

Dünyaya Moskova’dan bakarsanız, tüm bu gelişmeleri şöyle analiz edebilirsiniz: ABD Polonya’dan Gürcistan’a doğru bir hat çizmiş durumda. Rusya’ya saldırmaya hazırlanıyor.

Doğru mu?

Moskova’dan baktınız mı doğru.

Bir de Washington’dan bakalım. Rusya, hakimiyetinden çıkan Ukrayna ve Gürcistan’da tekrar egemen olmak için saldırıya geçiyor. Beyaz Rusya ve Moldova gibi halen etkin olduğu ülkelerde savunma mevzileri oluşturuyor. Beyaz Rusya’yla füze kalkanı anlaşması imzaladı. Ayrıca Polonya’dan Kafkaslar’a kadar uzanan hat boyunca yaptığı enerji yatırımları ve Sovyet döneminden kalma askeri üsleriyle ABD’nin bölgedeki çıkarlarını tehdit ediyor.

Rusya’nın Karadeniz’deki donanması ise halen Kırım’da, Ukrayna topraklarında. Üstelik Kırım’da çoğunluğu etnik olarak Ruslar oluşturuyor. Hatta bu Rusların büyük çoğunluğu aynı zamanda Rusya vatandaşı. Dolayısıyla Rusya kendi vatandaşlarını korumak adı altında bu bölgenin de hamiliğini üstlenebilir.

Polonya’dan Kafkaslar’a kadar uzanan hatta Rusya daha saldırgan bir konum almaya hazırlanıyor.

Doğru mu?

Washington’dan bakarsanız doğru.

Peki Türkiye’de gazete köşelerini kapmış, televizyonlarda konuşan büyük strateji dehalarımız ne diyor?

Onların analizleri de bölgeye ya Moskova’dan bakıyor ya da Wasington’dan. O yüzden iki kutuptan birinin seçilmesi çağrısından başka bir şey yapamıyorlar.

ABD’den rahatsız olanı Rusya’nın hamlelerine seviniyor. Rusya’ya yakınlaşmayı öneriyor.

Amerikancılar ise büyük Rusya tehlikesini göstererek stratejiler üretiyorlar.

Asıl suyu ısınan kim? Rusya mı, Türkiye mi?

Peki Ankara’dan bakıp analiz yapan var mı? Yok. Onu da biz yapalım.

ABD, Karadeniz’e kıyısı olan Romanya ve Bulgaristan’da koşulsuz Amerikancı rejimler kurdu. Bu ülkelerde Amerikancı kapitalist düzen tesis edildi.

Sırada şimdi Polonya ve Ukrayna var. Rusya’nın son süreçteki saldırganlığı bu iki ülkedeki Amerikancılaşma sürecini hızlandırdı.

Gürcistan derseniz zaten Rus tankları ülkesine girince NATO ve ABD’den destek istedi. Bugün Gürcistan limanlarına demirlemiş Amerikan 6. Filo gemileri sevinç gösterileriyle karşılanıyor.

Tüm bu ülkeleri işaretlerseniz, karşınıza çıkan hat size neyi ifade eder? O hat kimi karşısına almaktadır?

O hattın Rusya’yı da kuşatmak istediği bir doğru. Rusya’nın da o hatta ABD’

ye karşı bir savunma kurmak istediği ise bir başka doğru. Ama o hat aynı zamanda Türkiye’ye karşı da çizilmektedir.

Türkiye de bu iki emperyalist ülke arasındaki paylaşım savaşında hedefte olan ülkelerdendir.

Bakın hattı biraz daha uzatalım.

Ermenistan’da Rusya’nın üsleri de bulunuyor, ancak ABD’nin bu ülke üzerindeki etkinliği her geçen gün artıyor. Azerbaycan ve Türkiye’ye karşı sınırlarını koruma kaygısındaki Ermenistan ise ABD yardımına muhtaç gözüküyor. Biraz güneye inersek, Irak’taki Amerikan işgali sürüyor. Irak’ın kuzeyindeki Kürt özerk yönetimi ise ABD’nin bölgedeki başka bir önemli askeri üssü. Iraklı Kürtler de aynen Amerikan yardım gemilerini karşılayan Gürcüler gibi Amerikan bayrağı sallıyorlar.

Güneye ve batıya gidersek karşımıza İsrail çıkıyor. ABD’nin vazgeçilmez müttefiki.

Öyleyse hattın son durumuna bir bakalım: Polonya-Ukrayna-Gürcistan-Ermenistan-Irak’taki Kürt bölgesi-İsrail.

Peki bu hat kimi tehdit ediyor dersiniz? Hâlâ Rusya’yı mı?

Ankara’dan bakarsanız bu hattın hedeflerinden birinin Türkiye olduğunu görürsünüz. Yıllar önce ortaya koyduğumuz gerçek bugün tekrar karşımıza çıkıyor: Müttefik Kuşatması altındayız. Müttefik bildiğimiz ABD büyük bir hatla bizi kuşatmış durumda.

Peki Türkiye’nin bağımsızlıkçı ve ulusalcı olduğunu söyleyen çevreleri bu durumun ne kadar farkında?

Hâlâ Rusya ile ABD arasındaki strateji oyunları arasında kaybolmuş değerlendirmeler yapıyorlar.

Türkler, Washington’dan mı Moskova’dan mı bakalım diye karar vermeye çalışırken atı alan Üsküdar’ı geçiyor.

Daha doğrusu Amerikan gemileri Üsküdar’ın önünden geçiyor…

Türkiye’de artan Amerikancılık

Şu son bir yılda, yalnızca tüm Karadeniz çevresinde değil, Türkiye’de de Amerikancılık artmış durumda…

Türkiye’de AKP iktidarını sağlamlaştırdı. Kapatma davasını da atlattı. Ve Ergenekon gibi soruşturmalarla bütün olası muhalefeti de hapse atmaya kararlı görünüyor. Seçimlerde ise zaten %47 oy alarak faşist bir düzen kurmaya koşar adım gidiyor. Yaklaşan yerel seçimlerde ise Türkiye’nin neredeyse tamamını kazanacak görünüyor.

Ve tüm bunları ABD’ye rağmen değil, ABD sayesinde yapıyor. Gerek Ergenekon gerekse kapatma davasıyla ilgili ABD’nin AKP’yi destekleyen açıklamalarını unutmayalım.

Ordu’nun ABD’den izin alarak PKK’ya yönelik kara harekâtı da Ordu’nun üst kademelerindeki Amerikancılığı güçlendiren bir başka gelişme oldu.

Türkiye son bir yılda yaptığı bütün dış politika çabalarında da ABD’nin bölge çıkarlarının temsilcisi gibi devam ediyor.

Ahmedinejad Türkiye’ye geldi, Gül ve Tayyip ABD’nin Irak’a saldırmadan önce yaptığı uyarıları tekrarladı. Türkiye’nin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı gibi değil, ABD’nin elçisi gibi davrandılar.

Rusya Gürcistan’a girdi. Tayyip ise hemen Kafkaslar’a giderek bir Kafkas Projesi’nden bahsetmeye başladı. Gürcistan-Azerbaycan ve Ermenistan’la Türkiye’yi birleştirecek bir “barış koridoru”. Ermenistan’ın yıllarca düşman olduğu bu üç ülkeyle bir barış koridoru kurması ancak ABD himayesi altında gerçekleşebilir. Zaten Gül de, ABD’nin bölgedeki barış misyonundan bahsediyor. Böylece ABD’ye mesafeli Azerbaycan’ı ikna etmek görevini de AKP üstlenmiş oluyor.

Ve son olarak ABD savaş gemileri Karadeniz’e çıkmak istediğinde, AKP Boğazlar’ı açmaktan çekinmiyor.

Dolayısıyla gerek Karadeniz’deki gerekse Kafkaslar ve İran’daki Amerikan emelleri için Türkiye “elçi” görevini çoktan üstlenmiş durumda.

Şeriatçı basın ve Aydın Doğan medya Türkiye’ye yönelik Rus tehdidi haberleriyle dolu. Soğuk Savaş döneminde Türkiye’yi Batıya mahkum eden “Rus yayılmacılığına karşı Amerikan şemsiyesi altına girelim” propagandası tekrar başlamış oldu. Ve bu şekilde Türk toplumuna Amerikancılık dayatılıyor.

Boğazlar’dan geçen Amerikan gemileri bizi de tehdit ediyor

Boğazlar’dan geçen Amerikan gemilerinin Türkiye için yarattığı tehditler son dönem çok tartışıldı. Ancak üzerinden atlanan bir gerçek var: Şu an Karadeniz’de devriye gezen Amerikan gemileri, yalnızca Rusya’ya değil, aynı zamanda Türkiye’ye de bir mesajdır. ABD Karadeniz’deki varlığıyla Türkiye’ye Batı Bloku’na muhtaç olduğu mesajını vermektedir. Çünkü Karadeniz’e girmek için Boğazlar’ı kullanarak Türkiye’yi açıkça taraf haline getirmiştir.

Zaten Rusya da Amerikan savaş gemilerinin geçişine izin veren Türkiye’yi sert bir dille uyardı. Montrö’ye göre Karadeniz’e giren savaş gemisi 21 gün içinde orayı terk etmek zorunda. Putin yaptığı açıklamada Amerikan gemileri bu süre içinde Karadeniz’i terk etmezse, Türkiye’nin sorumlu olacağını açıkladı.

Gerçekten de ABD bu gemileriyle bir çatışmaya girerse Türkiye ne yapar?

Tam da Birinci Dünya Savaşı öncesinde Boğazlar’ı geçip Rus limanlarını topa tutan Alman savaş gemileri Goeben ve Breslau gibi bizi savaşa sokmaz mı?

Montrö delinmedi ama ABD Boğazlar’ı geçmeyi başardı

1914’te İttihatçılar Türkiye’yi bu şekilde fiilen Almanya’nın yanında savaşa sokmuşlardı.

AKP de bugün Türkiye’yi savaşın kıyısına getiriyor.

Üstelik Montrö’yü delmeden…

Evet, “Atatürkçülerimiz” tüm bu süreçte tartışmayı yanlış yere çektiler. Mesele Montrö’nün delinip delinmemesi değildi. Çünkü, Montrö Anlaşması Boğazlar’dan geçen savaş gemilerini engellemiyor yalnızca büyüklüklerine sınır koyuyor. Ama Türkiye’ye de her tür savaş gemisinin geçişini engelleme yetkisini de veriyor.

Türkiye ise bu yetkiyi kullanmadı. Böylece ABD’nin Karadeniz’deki varlığına hem göz yummanın da ötesinde yardım etmiş oldu.

AKP’nin bu Amerikancı teslimiyetçiliğine bulduğu gerekçe ise ABD’nin insani yardım götürmesi!.. Güldürmeyin bizi… Sormazlar mı, insani yardım götürmek isteyen ABD, neden sivil değil de askeri gemilerini kullanıyor? Üstelik sivil gemi kullansa istediği büyüklükte gemiyi de Karadeniz’e sokabilirdi.

ABD’nin Karadeniz’de Rusya’nın egemenlik alanını kırmak amaçlı bir gövde gösterisi yaptığı ortada. Bu gösteriye Rusya’nın verdiği sert yanıt da.

Ve bu iki güç arasındaki kapışmayı izleyenler ise panik içerisinde Türkiye’nin hemen bir tarafın yanında yer alması gerektiğini söylüyor.

Bu çerçevede baktığımız zaman Türkiye’nin önünde iki büyük tehlike olduğunu görüyoruz. Birincisi Atatürkçü çevrelerde yaygın olan Avrasyacılık. ABD’nin saldırganlığına karşı Rusya’nın yanında yer alma stratejisi. Mandacılık...

İkincisi ise Amerikancılık. Kafkaslar’da hakimiyetini yeniden kazanmak isteyen Rusya’nın saldırganlığına karşı ABD’nin koruyuculuğu altına girme stratejisi. Yine mandacılık...

Ancak bu iki mandacılıktan Amerikancılık çok daha ciddi bir tehlike. Her şeyden önce, iktidarımız Amerikancı. İkincisi (maalesef!) Ordu’nun komuta kademesi de Amerikancı. Montrö’nün delinmediği açıklamalarını gider ayak Büyükanıt’ın yapması gözden kaçmamalı.

Ve üçüncüsü, Türkiye’nin etrafındaki ülkeler de Amerikancı. Yazımızın başından beri işaret ettiğimiz bütün hatlar, Türkiye’yi de tehdit ediyor. Ve ABD’nin bölgede ittifak kurduğu Ermenistan ve Irak’taki Kürt yönetiminin Türkiye üzerinde toprak emelleri var.

Dolayısıyla ABD aslında Türkiye üzerinde emelleri olan ülkelerle işbirliği yapan bir ülke olarak görülmeli. Zaten ünlü BOP haritasında Türkiye sınırları küçülen ülkeler arasında yer alıyordu.

Türkiye şüphesiz Rusya açısında da paylaşılacak bir güç, ancak Amerikancılık tehlikesinin çok daha ölümcül olduğunu görmek gerekiyor.

Amerikancılık Türkiye’yi hedef haline getiriyor

Karadeniz’de Amerikan filoları gezinirken Türkiye’nin bağımsızlığından bahsedemezsiniz. Çünkü o gemiler Türkiye’nin eli kolu bağlı olduğu için girebildi oralara.

Ve hedefleri de Rusya’yı tehdit etmenin ötesinde İran’a saldırmadan önce Karadeniz kıyısındaki bütün ülkelerde Amerikancı rejimleri sağlamlaştırmak. Bu açıdan hedeflerinde Türkiye de var.

AKP, 1914’teki İttihatçılardan daha da büyük bir yanlış yapıyor...

Alman gemilerinin hedefi sadece Rusya’ydı.

Bugün Boğazlar’dan geçen Amerikan gemilerinin hedefinde ise aynı zamanda Türkiye var.

Türkiye’de bugün Atatürkçülere düşen görev, etrafımızda yaşanan tüm bu gelişmelere Ankara merkezli bakmak ve Türkiye’nin de topun ağzında olduğunu görmektir.

Ve bize yönelen silahın ardında ABD’

nin olduğunu Türk milletine anlatmaktır.

ABD yarın İran’a saldırabilir. Öbür gün de belki Rusya hedef olacaktır. Ama bir üçüncü hedefin Türkiye olduğu unutulmamalıdır. Eğer Türkiye, ABD’nin her dediğini yapmazsa, yani Ermenistan’

a toprak vermez, Kürt devletini kabul etmez, ABD her istediğinde Boğazlar’ı açmazsa ABD’nin hedefi olacaktır.

Yani ABD’nin tam anlamıyla sömürgesi olmaz ve BOP haritasında olduğu gibi küçülmeyi kabullenmezse ABD’nin hedefi olacaktır.

Ama, ABD Türkiye’den önce Rusya’

ya saldırırsa, Türkiye bu sefer de Rusya’nın hedef olacaktır. Çünkü, Boğazlar’ı açarak zaten ABD-Rusya çatışmasında ABD’nin safında olduğunu beyan etmiş durumdadır.

Yani az Amerikancı olursak ABD’nin hedefindeyiz.

Çok Amerikancı olursak Rusya’nın...

Sonuçta her tür Amerikancılık Türkiye’yi hedef yapmaktadır.

Halbuki İkinci Dünya Savaşı gibi bütün dünyanın göbekten ikiye bölündüğü bir dönemde Türkiye bağımsız kalabilmişti. Bu da Atatürk’ün tam bağımsızlıkçı dış politikası sayesinde olmuştu. Bütün emperyalistlerden eşit uzaklıkta başı dik ve onurlu bir şekilde durabilmesi sayesinde.

O yüzden önümüzdeki yıllarda Türkiye hedef olmak istemiyorsa… Her tür mandacılığa karşı çıkmalıdır. Ve ABD ile Rusya arasındaki mücadelede tarafsız kalmalıdır.

Karadeniz’deki Amerikan filosu yalnızca Rusya için değil, Türkiye için de bir tehlike yaratmaktadır…

Türkiye'nin etrafındaki Amerikan kuşatması


 
 
  bugun 18350 ziyaretçizıyaretcı burdaydı  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol