YAŞASIN TAM BAGIMSIZ TURKİYE KAHROLSUN EMPERYALİZM YAŞASIN DEVRİMCİ MUCEDELE TURK SOLU HAKAN TINAZ
  KAYBOLMUYORLAR,
 


 

Hayrettin EREN
1980’de Gözaltına alındı
HALA KAYIP

Yusuf ERİŞTİ
1991’de gözaltına alındı
HALA KAYIP

Ayhan Efeoğlu
1992’de gözaltına alındı
HALA KAYIP

Hikmet Şimşek, Salih Demirkan, Hamdi Şimşek, Halit Özdemir, Şemdin Culaz
1993’te gözaltına alındılar
HALA KAYIPLAR

Recep GÜLER
1994’de gözaltına alındı
HALA KAYIP

Düzgün TEKİN
1995’te gözaltına alındı
HALA KAYIP

Neslihan Uslu, Metin Andaç, M. Ali Mandal, Hasan aydoğan
1998’de gözaltına alındılar
HALA KAYIPLAR

KAYBOLMUYORLAR,
KAYBEDİLİYORLAR
KAYBEDEN, BELLİDİR!
FAİL; “SUSURLUK DEVLETİ”DİR.

Bu kapkara ülkenin kimbilir hangi bodrumuna gömülen kayıplarımız, şimdi bir kez daha en aydınlık gözlerini takınarak yanyana durmuş, neden yüzümüzü hala onlara dönmediğimizi soruyorlar.



Gözaltında kaybedilenleri bulmak için gerçekleştirilen eylemler, onları geri getirmek şöyle dursun, yeni kayıplar olmasını da engelleyemedi.



Hayrettin Eren, 12 Eylül cuntasının ilan edilmesinden kısa bir süre sonra İstanbul'da gözaltında kaybedildi. Eren'in hala mezarı yok.


Elmas Eren, büyük oğlu Hayrettin’in gözaltına alındığını duyar duymaz soluğu Karagümrük Karakolu’nda aldı. Defteri gösterdiler, gözaltı kaydını gördü; hayattaydı, rahatladı. Gayrettepe’deki Siyasi Şube’ye gönderildiğini söylediler. Ne zaman ve nasıl belleğinde yer ettiğini anımsamadığı “orada işkence yapıyorlar” düşüncesiyle birden huzursuz oldu, yüz kasları gerildi. Bir umut... belki oğlunun yüzünü görürdü: duraksamadan Gayrettepe’ye yöneldi.
Yine 12 Eylül
Polisin istihbarat kayıtlarına göre "Kemal kod adlı Dev-Sol mensubu, 1954 İstanbul doğumlu Hayrettin Eren"in gözaltında kayboluşunun öyküsü bundan tam olarak 25 yıl önce başlıyor. 12 Eylül gelmiş, yaşadığı toprağı daha verimli kılmaktan başka bir düşü olmayan gençlere yönelik av mevsimi açılmış, her köşe başında cemse, adam başı arama, adım başı operasyon... Hayrettin Eren de işte böylesi günlerden birinde; 12 Eylül’den tam 1 ay 9 gün sonra, yani 21 Kasım 1980’de, arkadaşı Ahmet Öztürk ile buluşmaya giderken İstanbul Saraçhane’de gözaltına alındı. Gözaltına alındığında babasına ait 34 F 6798 plakalı Murat 124 marka otomobili de yanındaydı.
Hayrettin’in annesi Elmas, oğlunun gözaltına alındığını duyar duymaz evden nasıl fırlamış, mantosunu ne zaman üzerine geçirmiş, hangi arada başını örtmüş, ayakkabılarını tekeş mi giymiş... hiç anımsamadı. O güne dair anımsadığı sadece, Karagümrük Karakolu’nda gözaltı kaydını gördüğü oğlu için, siyasi şubedeki görevlilerin söylediği “gözaltında böyle biri yok” cümlesiydi. Endişelendi; biraz daha üzgün ve biraz daha gergindi şimdi.
Hayrettin’in gözaltına alınmasına, arkadaşının evine bıraktığı bir not neden olmuştu. Saraçhane geçidinde buluşmak istediğini yazdığı bu not, daha sonra polis fezlekesinde de yer alacaktı. Önce tartaklanarak Karagümrük Karakolu'na götürüldü. Kimlik bilgileri gözaltı defterine işlendi. Sonra aynı operasyonda gözaltına alınanlarla birlikte Gayrettepe’deki siyasi şubeye götürüldü.
Sayfa kayıp
Hayrettin için Gayrettepe’de işkence seansları yeni yeni başlamışken, kapıdan eli boş dönen Elmas ana, duygularını bastırmaya çalıştı. Bir ara gerçekten de gözaltına alınmamış olabileceği düşüncesiyle kendisini avutmayı bile denedi, olmadı. Yeni bir karar verdi. Karagümrük Karakolu’ndaki gözaltı kaydının kopyasını alacak, Hayrettin'in gözaltında olduğunu inkar edenlerin yalanlarını yüzlerine vuracaktı. Karakola geri döndü. Polisler göstermemek için bir süre direndiyse de sonunda defter önüne konuldu. Elmas Eren, sayfaları bir bir inceledi, daha önce kendi gözleriyle gördüğü oğlunun gözaltı kaydı defterde yoktu. Çünkü Hayrettin Eren’in gözaltı kaydının bulunduğu sayfa defterden yırtılıp yok edilmişti. Elmas Eren yılmadı, tekrar Siyasi Şube’ye gitti.
Bahçede 34 F 6798 plakalı Murat 124 marka araçlarını görünce çığlığını engelleyemedi. Oğlu için “burada değil” diyorlardı ama bu araba nasıl gelmişti buraya? Hemen binaya yöneldi, “Oğlum burada, yalan söylüyorsunuz, arabamız bahçede” dedi. Polisler oğlunu görmek isteylen Elmas anayı önce azarladılar, ardından tartaklayarak kapı dışına attılar.
Annesi tartaklanarak kapı dışarı edilen Hayrettin Eren, siyasi şubenin alt katında, tabanı çıplak bir hücreye, bütün eşyaları alınmış, bir kilotla tek başına atılmıştı. Yalnız işkence değil, soğuk da zorluyordu Hayrettin’in direncini. Onunla aynı operasyonda yakalanan Ahmet Öztürk, Ahmet Ok, Şaban Arslan, Turgut Karataş ve Fevzi Rakıcı daha sonra anlatacaklardı: İfade vermeyi reddeden Hayrettin, slogan atıyor, marş söylüyor, polislerin sorularına küfürle karşılık veriyordu. Aradan her saniyesi işkenceyle yoğrulmuş 8 gün geçti. Bir sabah Siyasi Şube o aralar asla dalamadığı uykusundan uyanırken, Hayrettin Eren’in tek başına kaldığı hücre çoktan boşaltılmış ve günlerce o hücreden tüm koridora doğru yayılan çığlıklar bıçak gibi kesilmişti. O, zaten kayıtlara göre hiçbiryerdeydi ve gerçek yaşam sonunda kendini kayıtlara uydurmuştu. Şubenin kapısından defalarca kovulan Eren alesi, bir umut 45 günlük gözaltı süresinin dolmasını bekledi. 45 gün doldu, bir 45 gün daha “belki sorgusu bitmemiş, gözaltı süresi uzatılmıştır” umuduyla geçti. Sonra 45 günler ayları, aylar yılları kovaladı. Hayrettin Eren’den hiçbir haber çıkmadı.
Hayrettin Eren ile birlikte yakalananların dosyası Devrimci Sol toplu davasından ayrılarak apar topar başka bir dava açıldı. Bu davanın sanıklardan Ahmet Öztürk, Hayrettin Eren’in akıbetini öğrenmek için mahkemeye bıkmadan usanmadan defalarca dilekçe yazdı. Her yazdığı dilekçede, “Hayrettin Eren’in gözaltına alındığının tanığıyım. Onu hem karakolda, hem de siyasi şubede gördüm” dedi. Eren ailesi de o günlerde İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı’na verdikleri dilekçelere her defasında aynı yanıtı aldı: "Hayrettin Eren isimli şahıs yakalanmamıştır, hala aranıyor." ‘Ben gözaltına alındığını gördüm’ diyen tanıklar, dosyalara girmiş belgeler; zulüm ülkesinin güneşi balçıkla sıvamadaki maharetini ve kalın gözlüklü bu genç adamın kayıp kente yolcu edilmesini önleyemeyecekti.
Internet Hayrettin’in annesi Elmas, 25 yılda yoruldu ama asla oğlunu aramaktan vazgeçmedi. O hala, kendisiyle yapılan bir söyleşide dile getirdiği "çiçeklerle donatacağı bir mezar” arayışında. Hayrettin’in kardeşi Faruk ise “kaybedilenler unutulmasın” diye bir internet sitesi hazırladı:
adresinde sadece 25 yıldır rüyalarına girip, asla değişmeyen o güzel yüzüyle sohbet ettiği abisinin değil; kayıp kentin neredeyse bütün sakinlerinin öyküsünü anlattı. Bu kapkara ülkenin kimbilir hangi bodrumuna gömülen kayıplarımız, şimdi bir kez daha en aydınlık gözlerini takınarak yanyana durmuş, neden yüzümüzü hala onlara dönmediğimizi soruyorlar
 
 
  bugun 18345 ziyaretçizıyaretcı burdaydı  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol